BİZ ÇOCUKKEN ÇOK GÜZELDİK

Çocukluğum mahallede bir apartmanda geçti. Neredeyse her dairede akranımın olduğu kalabalık, sıcak insanlarla iç içe bir apartman. Çat kapı herkesin birbirinin evine girebildiği, sabah kahve, aksam üstü çay saatleri olan her seferinde başka bir komşuda toplanılan , yeşilçam filimlerini aratmayan sıcaklıkta “neşeli günler” tadında bir apartmanda büyüdüm.

Şanslıydım, annem babam yanlız kalmayayım diye hemen arkamdan bir kız, birde erkek kardeş yapmışlardı😁Aslında evin içindeyken hiç arkadas hasreti çekmiyor, sürekli beraber oyun oynuyorduk. Tabi kardeşliğin vazgeçilmezi kavgalarımızda olmuyor değildi. Yazın gece geç saatlere kadar sokaktan eve gelmezdik. Anne babalarımızda genelde birinin evinde balkon oturmasında olurlardı, bizi yukardan hem seyreder hem laflayıp tavla, iskambil oynarlardı. Bir de dünya tatlısı apartman görevlisi çift vardı. “Kapıcı” diye bir tabir hiç duymadım ailemden, O apartmanda ki tüm çocukların sevdiği “Sadettin Efendiydi”. Kırmızı yanaklı kafasından çıkartmadığı kasket tarzı, ufak şapkası olan tam bir anadolu insanı sıcak, utangaç, masum. Eşi Emine teyzeydi. Onların apartmanda ki tüm çocuklara çok emeği vardı. Oyun sırasında yorulurduk “Sadettin Amca susadık “diye kapısına dayanırdık. Yarı uykulu açardı kapısını, açar açmaz evden çocukken bilmediğimiz buruk bir koku vururdu yüzümüze…rutubet kokusu …Kazan dairesine bitişik yapılmıştı evleri, o dairede iki kişilik dünyalarında, evlat duygusunu bizlerle tadarlardı. En yaramaz çocuklara bile “ya bak şinci kovalaycam seni” diyerek kendine özgü şivesiyle kızardı en fazla…Apartmandan emekli olup köyüne döndüklerinde nasıl üzülüp ağlamıştık…

Çok güzeldi çocukluğum mızıkçımız, kurnazımız, akıllımız, safımız yani insanın en doğal en ham hali vardı. Çocuktuk sonuçta bir küs bir barıştık.. Oyunların en alasını oynardık. Yaz oldumu evin yolunu bir türlü bulamazdık. Mutlaka bir kapıdan yememiz için elimize birseyler tutuşturan olurdu. Açlık çekmezdik.

Ne tablet , ne bilgisayar ne akıllı telefon, en kralından herkesin bisikleti vardı. Yarış yapardık, tatile gitmeden sokakta oynamaktan yanardık. Biz çok şanslıydık. Tozun pisliğin içinde ama tertemiz insanların olduğu bir dünyada büyüdük.

Büyükler abi , abla, küçükler kardeşimizdi. Bunu ailelerimiz öyle güzel dengelemişlerdi ki kaç yaşına geldik hala aynı hissediyoruz .

Hep çocuk sesleri yankılanırdı apartman önünde. Yazın uyanır uyanmaz, kışın hafta sonları hava güzelse sokakta alırdık soluğu. Hele birde kar yağmış, üstüne okulda tatil olmuşsa “Bağyolu” kayak pistine hoşgeldiniz😁 Eline naylonu kapan soluğu bayırda alırdı. Gece boyunca yağan karın üstünde kaymaktan buz pisti kıvamına getirirdik. Örgü eldivenlerimiz sırılsıklam, parmaklarımız buz gibi olup rengi mora dönmeden eve girmezdik. Artık oynamaktan bitirdigimiz karların yenisini yağdırması için gökyüzüne bakıp dua ederdik.

Şimdiki neslin hiç tadamadığı masalsı bir güzellikte bir çocukluk. Eve hapsetmek zorunda olduğumuz çocuklarımız, acaba kaç saat tablet elinde kaldı, ablası laptopu verdi mi? Paranoyalarından uzak ne kadar güzel rahat zamanda çocuk büyütmüş anne babalarımız.. Onlarda şanslıymış bence. Seçim yelpazesi cok degildi belki ama bunun verdiği bir bereket vardı , eve gelen her şey güzel kokardı. Domates, salatalik hatta ekmek bile…ya da çocuk olmanın verdiği farkındalıkla şimdi kafamda her şeyi çok net hatırlıyorum. Şimdiki neslin bilmediği, bilemiyeceği…

Biz çocukken çok güzeldik….

BİZ ÇOCUKKEN ÇOK GÜZELDİK” için bir yorum

  1. Valla harika anlatmışsın Pınarcım…
    Hele Saadettin Amca ve Emine Teyze.
    Ne güzeldik…
    Eskiden çok eskiden…

    Hande Yılmaz

    Liked by 1 kişi

Yorum bırakın